Banner

Ceza Niyetine!

Bir süredir televizyon yok denecek kadar az yer tutuyor hayatımda. Yer tutmak denirse ona tabii. Çünkü televizyon tutuyor beni artık iyice. Sansürlü, makaslanmış filmlere, “Marjinal” televizyon programlarına, reklamlara ve hatta ana haber bültenlerine çok uzak bir yerdeyim artık. Bundan rahatsızlık duymuyor değilim. Ne kadar ne olup bittiğini gazeteden okuyor olsam da “Ajansa bakmak” bir gelenek gibidir bizde de. Okuduğunuz bir romanı sinemada, televizyonda seyrettiğiniz gibi teslimiyetçi seyredersiniz ana haber bültenlerini de. Kendi yorumunuzu, hayal gücünüzü, tepkilerinizi kapıda bırakır oturursunuz koltuğunuzda. Size sunulana açılır algılarınız, bu da sizi zorlamaz. Kurgusuyla, renkleriyle, müzikleriyle alır götürür sizi ana haber bültenleri. Bir film seyreder gibi. Gazete okumaksa kitap okumak gibi insanı daha zorlayıcı bir yoldur. Gözlerinizi kapattığınızda susar. Ne kadar yönlendirdiği, çekmek istediği bir yol varsa da ona mukavemet göstermek daha kolaydır. Televizyondan, bazen gazetelerden de uzaklaştığımda “Ben duyarsızlaşıyor muyum?” diye soruyorum kendime, arkadaşlarıma. Nasıl bir düşünce krallığının hakim olduğunu gördükçe daha önce geçenler gibi bunlar da geçer diyorum fakat, yerine gelecek modadan bu zamana kadar olmadığı gibi ümitli olamıyorum. Hakkında davalar, soruşturma dosyaları olan RTÜK başkanıyla bir süre idare ettikten sonra, yerine yenisi gelen bir başkanla daha yeni ufuklar açıldı önümüze. Yeni olan herşey bizi heyecanlandırmalı mı? Göreve gelişinin üzerinden kaç zaman geçti bilemiyorum “Yeni” eskimiş bile olabilir. Zaten yeni bir RTÜK başkanına dair değil yazım. Televizyonda topluma aykırı olan şeyler neye göre uyarılıyor, neye göre cezalandırılıyor. Nasıl bir yayın istediğimiz, istenilen? Neyi duymak, neyi görmek istiyoruz? Amerika kaynaklı bir televizyon kanalının açılmak üzereyken bir anket yaptığını ve bu anket sonucunda Türk halkının belgeseller, konserler, haber, sohbet programları izlemek istediğini ve bu işe pek şaşıran amerikalı kanal yöneticilerinin, Türk yöneticilerin uyarılarına rağmen bu sonuç dikkate alınarak yayın hayatına başladığını görmüş, duymuştum. Bu kanal bir süre sonra ilgiyle izlenmeyince diğer televizyon kanalları gibi normal Türkiye akışına dönmüştü. Ne bekliyorduk? Ne bekliyordunuz? Ne bekliyorlardı? Elbette bu memlekette gerçekten belgesel seyreden, konserlerle, tiyatroyla, sinemayla ilgilenen, kitap okuyan, yazı yazan, düşünen, tepki gösteren, üzülen insanlar var! Kültürü bir değer olarak gören, ihtiyaç duyan...Fakat, kültür-sanata, sanat-memata eksik kalsın diyenler de var. Domuz gribi, kuş gribi, deli dana v.s olduğu zaman bundan da maalesef ilk yarayı alan kültür-sanat oluyor. Bir vali çıkıyor bu kritik zamanlarda, salgın alarmı verilmişken, insanlar ölmeye başlamışken tiyatrolardan, sinemalardan, konser salonlarından uzak durun diyebiliyor!? Camilerde 5 vakit ezan okunuyor. Cuma namazları her zamanki cematini buluyor. Toplu taşıma araçları her zamanki gibi tıklım tıkış ve havasız allaha emanet seyrediyor. Okullar müfredatı uyguluyor. Restoranlar, barlar, kafeler bildiğiniz gibi sansürlü devam ediyor hayatına. Havalar da soğudu. Evlere çekilme zamanı geldi. Diziler dizi dizi, dolu dizgin devam ediyor 90 dakika. Evlilikli programlar bağrış çağrış, kavga dövüş...Bütün kanallar birbiriyle yarış içinde. Yarış başlamış da bütün atlar tüm hızıyla koşarken atlardan birinin yarışın gerisinde kısa yürüyüşler yaptığını görüyoruz. Yarış koşuyor ama, o seyirciye dönük, seyirciyi selamlıyor sanki. Bütün gözler koşudayken üstelik.
Televizyonda bir yarış almış koşuyor fakat, aykırı davranan koşucuya ceza, belgeseller, öğretici programlar, konserler ya da kültür-sanat haberleri oluyor! 2010’da İstanbul’u kültür başkenti olacak olan bir ülkede kültür sanat ceza niyetine...
Havalar da soğudu. Evlere çekilme zamanı şimdi. Domuz gribi de var. Barda restoranda, vapurda da sigara yasağı. Kendimizi cezalandırıp kitap mı okuyalım, sinemaya, tiyatroya, konsere mi gidelim bir de. Yasaklar bir adım önümüzde! Bari biz kendimizi cezalandırmayalım!..
Havalar da soğudu...
Üşüyorum ben de, soğuktan değil soğukluktan!
Ruhum donuyor.

Yorum Gönder

0 Yorumlar