Tıpkı Karesi beyliğinin bir zamanlar sana dar geldiği gibi, bana da Bizans bol geliyor usta. Hani sen nasıl kabına sığamayıp kaçmışsan Bizans'ın koynuna, ben de kaçarcasına koşuyorum küçük kasabamın yollarına.
Gördüm ki sen onu değil ama Fatih’in ya da Kadir İnanır’ın (!) fetihlerinden biri gibi ‘Ya ben İstanbul’u alırım' diyerek koştuğun o şehir seni almış! İyi de olmuş açıkçası. Sevindim senin adına
Seni daha dingin gördüm be usta. Daha barışmışsın kendinle diyeceğim ama sen hep kendinle barışıktın da bizlerle mi kavgalıydın bir zamanlar? Bak hala onu çözemedim.
Gel gör ki, ruhun özgürlüğü ile serseriliği aynı şey değil. Ara sıra, bizler de serkeş takılsak bile, insan korkuyor gece Bizans’a gölgeler çöktüğünde be usta...
Bir numara büyük geliyor bana bu şehir. Oturmuyor üzerime İstanbul entarileri. Bir yerlerim hep açıkta kalıyor sanki. Üşüyorum. Ayaklarımızı sıktığını sandığımız ayakkabılar, bu şehirde kolayca insanın ayağından çıkıp gidebiliyor.
Gece olduğunda kapılarını sürgüleyemiyorsun bu şehrin. Bizi koruyabileceğini sandığımız surlarda açılan gedikler gün be gün artıp, delik deşik olmuş. Yazı yazımız gibi değil, kışı kışımıza benzemez. Baharını üstüne yorgan yapıp, bir ağaç köşesinde kıvrılıp yatamıyorsun.
Fatih’i tek bu şehrin deseler de; kalelerinin burçlarına her gelen kendi bayrağını dikmiş.
Her köşesinde ayrı bir krallık hüküm sürüyor. Üşüdüğün bir gece yarısı camilerine sığınamadığın gibi, modern kervansaraylarında da tek geçer şey: Akçe olmuş. Akçe bittiğinde kapısını tıklatıp, bir kap yemek isteyeceğin bir tek komşu yok mudur bu şehirde usta?
Her köşesinde ayrı bir krallık hüküm sürüyor. Üşüdüğün bir gece yarısı camilerine sığınamadığın gibi, modern kervansaraylarında da tek geçer şey: Akçe olmuş. Akçe bittiğinde kapısını tıklatıp, bir kap yemek isteyeceğin bir tek komşu yok mudur bu şehirde usta?
Bu şehrin şiddeti, benim gibi kaplumbağa hızında yaşamaya alışmış insanları kolayca korkutuyor. Geçmişinde Yedikule zindanlarında boğulmuş Genç Osman'lar olan bu kentte, sen kadar rahat dolaşamıyorsam kusura bakma be usta. Benim, yeni yetme derebeylerin lüks plazalarındaki sinema köşelerine sığınmamı dert etme sen.
‘Hayatım film gibi’ dese de insanlar, filmlerde bıçak yaraları, gerçek hayattaki kadar derin izler bırakmıyor usta. İlişme bana, bırak filmimi seyredeyim. Daha az can yakar sinemada kurşunlar, dışarıda adı gerçek olan, sahte hayatlardan.
‘Hayatım film gibi’ dese de insanlar, filmlerde bıçak yaraları, gerçek hayattaki kadar derin izler bırakmıyor usta. İlişme bana, bırak filmimi seyredeyim. Daha az can yakar sinemada kurşunlar, dışarıda adı gerçek olan, sahte hayatlardan.
Güneydoğulular, Karadenizliler, hatta Çinliler için bile fethedilebilir olan bu şehir; ben gibi sakin akan deresinin kıyısını özlemiş, deniz görmemiş Ege (*) köylüleri için, hala korkulu rüya gibi be usta.
Sahi, deniz dedim de; halâ çözebilmiş değilim; Şehrinizden korkarken, denizinizden neden tırsmadığımı. Yüzme bilmediğimden olsa gerek belki de, çırpınmaya gerek yok diyerek; 4 teker üstünde gittiğimden daha rahat yolculuk yapıyorum feribotlarda. Belki de biri getirip, diğeri götürüyor bu şehirden diyedir aymazlığım. Gelirken yine cazibesine kapılıp İstanbul'un, giderken Bizans'tan kaçarcasına…
Anadolu çocuğuyuz ya, alışmışız Anadolu yakasının kokusuna da, dokusuna da. Korkmasam da denizlerinizden, neden bilmem Avrupa’ya geçmek istemiyorum. Denizin öte yakası daha bir yabancı geliyor. Nişantaşı’nın sihri çekmiyor. Osmanbey çağırmıyor. Levent göz kırpmıyor. Bizans kızları döndürmüyor artık başımı. Sen, kız kulesinin dahi, fikren ve zikren bakir kalamayıp kirletilmiş arsasında; denizler üstüne taş kentler kur,aman…
Bırak, ben hiç bir kıyısında deniz olmayan kasabamda; mezarlıktan doğup, hayata uzanan sakin akan bir dere kenarında, kazanıp durayım hayatımı.
Ve her eve, her köye ulaşmış küresel içeceğimiz Cola’mı yudumlarken ayran yerine, Karesi Beyliği'ndeki Roma pastahanesinden, kendi payıma düşen küçük dilim pastamı yiyeyim…
Kostantiniyye senin olsun. Aman…
(*) Yazar Marmara sınırları içerisindeki Balıkesir'in Ege bölgesi sınırlarındaki deniz görmemiş bir ilçesinde yaşar. O yüzden hem Marmaralı hem Egeli sayar kendini...
(*) Yazar Marmara sınırları içerisindeki Balıkesir'in Ege bölgesi sınırlarındaki deniz görmemiş bir ilçesinde yaşar. O yüzden hem Marmaralı hem Egeli sayar kendini...
1 Yorumlar
Yine de hoş yazı, elinize sağlık.