Banner

“Öteki”leştirdiklerimiz

Yazar Ece Vahapoğlu, “Öteki” adını verdiği kitabın tanıtımını Cine 5’de izledim. Henüz kitabı alıp, okuma şansım olmadı ama tanıtımdan da kitapla ilgili ön bilgi edinebildim. Şimdi sizlerle “Öteki”ni değerlendirelim.

Ece Vahapoğlu, bir maçta türbanlı ve türbanlı olmayan bayanların tezahüratına tanıklık edince “öteki” denen türbanlı bayanları yakından incelemiş, dost olmuş, kaygılarını, sevinçlerini, yaşam tarzlarını öğrenmiş.

Ve elbette başı açık kadınlarımızın aynı konularda neler düşündüğünü, nelere sevindiğini, nelere üzüldüğünü daha yakından inceleyerek her iki tarafın da “öteki”ne bakış açısını yakalamış...

***

Aslında yıllardır ülkemizdeki sorunun temel kaynağı, bizim gibi düşünmeyen bir diğerini öteki kabul etmemizden geliyor.

Bizden olması için bizim gibi düşünmesi, bizim gibi konuşması, bizim gibi giyinmesi, hâsılı hayatı bizim gibi yaşamasını arzuluyor, aksinde ise bir çırpıda “öteki” şeklinde yaftalıyoruz.

Oysa hayatı paylaşmak için aynı olmamız gerekmiyor.

Aynı olunca tek tip insan modeli ortaya çıkıyor.

Hâlbuki hayat farklılıklarla vardır.

İnsanlar farklı düşünerek olayları değerlendirir, farklı giyinir, farklı lezzetlerden tat alır, farklı müzikten hoşlanır, farklı filmlerden haz duyar.

Kısaca insanlar düşünen varlık olduğuna göre farklı düşünmesi, farklı algılaması ve farklı değerlendirmesi normal karşılanmalı.

Bu farklılık hiç kimseyi “öteki” etmez. Sadece zengin bir kültür, zengin bir anlayış orta yere koyar.

Ne yazık ki sadece başörtüsünde değil, hayatın her alanında sürekli “öteki” diye tarif ettiğimiz yığınlarla boğuşur hale geldik.

Veya bizi o hale koydular...

Bazen laik dedik, karşıtlığında antilaiki koyduk...

Bazen Sünni dedik, karşıtlığına Alevi’yi koyduk...

Bazen Türk dedik, karşıtlığına Kürdü koyduk...

Kapalı dedik, açığı tam karşısına oturttuk...

Darbecileri, cumhuriyetçileri, demokratları, militaristleri, özgürlükçüleri, sivilleri, askerleri, resmileri, gayri resmileri.. daha neler neler...

Oysa hepsi bir bütün olarak bu ülkenin insanı, bu ülkenin zenginliği, bizim değerlerimiz, bizim farklılıklarımız ve bizim güzelliğimiz...

Her insan her konuda aynı şeyi düşünemez, aynı kaygıları taşımaz, aynı inanca sahip olmaz ama bir arada yaşamak için bir birine pekâlâ saygı duyabilir.

***

Demokratik açılım tam da böyle bir şey aslında...

Kimin ne yaptığı önemli değil; nasıl yaşadığı, neye inandığı, nasıl konuştuğu, kendisini nasıl ifade ettiği, nelerden çekindiği çok önemli değil.

Önemli olan karşılıklı saygı ve hoşgörü içerisinde olup olmadığıdır.

Ön yargılarımızı kırdığımızda “öteki” dediklerimizin sürekli azalacağını göreceksiniz.

Demokratik açılımda şiddetli karşı çıkanların önyargıları kıramamış veya terörden beslenen, şehit kanından siyaset yapan veya direkt nemalanan olduğuna kuşku yok.

Yoksa ne diye bir başkasının özgür olması bizi korkutsun ki?

O da özgür olacak, ben de özgür olacak, diğerleri de özgür olacak ve hepsinin toplamından biz özgür olacağız...

İnsanca yaşamanın, darbelere karşı durmanın, demokrasi istemenin, çok seslilik arzulamanın, herkesin inancını yaşamasını istemenin neresi kötü?

Yoksa birileri illa da bir kesimin “ötekileşmesi”nden zevk mi duyuyor?

Çile çekmesi, ayrımcılığa uğraması, eğitim hakkının elinden alınması, anadilini konuşamaması, kendi kültürünü yaşayamaması çok mu zevk veriyor?

Yoksa terörün devam etmesi, ülkede karmaşa yaşanması, her gün insanların ölmesi, komşularla kanlı bıçaklı olunması.. bütün bunlardan zevk alanlar mı var?

Sanal korkularla, önyargılarla ürettiğimiz sanal düşmanlardan çektiğimiz yetmedi mi?

Daha ne zamana kadar birbirimize “öteki” diye bakıp, öteleyeceğiz?

Ece Vahapoğlu’nun kitabını henüz okumadım ama inanıyorum ki, bu tür kitapların, dizilerin veya filmlerin sayısının artmasıyla “öteki” diye baktıklarımızın aslında “beriki” olduğunu çok daha net anlayacağız.

Sadece ufak nüans farkları vardır ve o da farklı düşünmeden kaynaklanmaktadır, ayrılığa gerekçe asla değildir.

Naif Karabatak
17 Kasım 2009

Yorum Gönder

0 Yorumlar