Banner

Karakolda Doğru Söyler Mahkemede Şaşar

Kemal Kılıçdaroğlu için kimi çevreler “adam yeme uzmanı” derler. Fırsatını bulduğu anda harcamaktan çekinmez. Bunun için olabildiğince fazla mesai bile yapar.

Önüne engel olan kim varsa, ilk fırsatta harcamak için her yolu dener.

Hatta başka partiden olsa bile atlama tahtası olarak görüyorsa onu da harcamak için her yolu dener...

Bunun örneklerini kamuoyu çok iyi biliyor...

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in “Dersim gafı” değil de, “Dersim ikrarı” tam da Kılıçdaroğlu için bulunmaz bir kaftandı...

Fırsatı değerlendirmek gerekirdi...

Hem Öymen, alevilerin katledilmesini savunmuş, hem kendisi de aleviler üzerinde etkisi olan bir isimdi...

Hem de Tunceli’deydi…

Yani Dersim’de...

Derhal basının huzuruna çıktı; “Öymen gereğini yapmalı” diyerek istifaya çağırdı...

Herkes, “Kılıçdaroğlu Öymen’e kafayı taktı, kesin götürür” diye düşünmeye başladı.

Örnekleri vardı çünkü...

Kılıçdaroğlu sözünün arkasında dururdu...

Onur Öymen artık gün saymalıydı...

Zaten alevi vatandaşlarımız ayaklanmış,

Hem Onur Öymen’e tepki gösteriyor, hem de CHP’nin gereğini yapmasını, yani partiden ihraç etmesini istiyordu...

Olmayınca bazı bölgelerde partili aleviler istifa etmeye başladı...

CHP’nin üzerinde karabulutlar dolaşıyordu.

Zaten “AK” bulutlar dolaşamazdı, AK Parti’ye benzeyebilirdi...

Derken parti yönetimi Öymen’e “şu işi düzelt” demiş olmalı ki, Öymen’de basının huzuruna çıkarak “sözlerinin yanlış anlaşıldığını” söyledi ama “Atatürk’ün yaptığı her şeyin iyi” olduğunu söylemekten de geri kalmadı.

Örneği vardı çünkü “ne yani siz Atatürk’e ne demek istiyorsunuz?” diye kendisi atağa geçmeye çalıştı...

Katliamın alkışlanmasını istiyormuş gibi...

Bu defa yiyen çıkmadı; eleştirilmesi gerektiği şekilde eleştirildi. Dersim’de yapılan insanlık dışı katliamdan haberi olmayan çevrelerin de haberi oldu...

Ve CHP’nin bir zamanlar kendi insanına karşı yürüttüğü insanlık dışı muameleyi öğrenmiş oldu...

Yani kendi ağzıyla düşmüştü Öymen...

Üstelik de katliamda hayatını kaybeden, sürülen, ağır yaralananların torunları o partiye oy veriyordu...

Hem de neredeyse silme bir şekilde...

Kılıçdaroğlu da bunu bildiğinden “gereğini yap” diye istifaya çağırdı...

Sözünün arkasında da durdu...

MKYK Toplantısına da katılmadı.

Kamuoyu “toplantıya katılmaması tavırdır” dedi..

Sözünde duruyordu demek ki...

Ama bu defa çok da fazla duramadı...

Çünkü Onur Öymen, kendi kişisel görüşünü açıklamamış, CHP’nin zihniyetini tam orta yere koymuştu...

Yani CHP tarafında “ayıplanacak-kınanacak-kovulacak” bir durum söz konusu değildi...

O nedenle Onur Öymen’e sahiplendiler...

Bunu CHP Genel Başkanı Deniz Baykal bizzat yaptı...

Bazı teşkilatlar da...

Kılıçdaroğlu kötü duruma düşmüştü...

Bu defa adam yemesi zor olmuştu...

Dişi kesmemiş, hazımsızlık yapmıştı...

Derhal durumu kurtarmak gerekiyordu ama bu kıvırma anlamına gelecekti...

Olsundu, siyaset bu, başka partide Kılıçdaroğlu’na siyaset imkânı mı verilirdi?

Kıvırmak gerekiyorsa kıvırılır, sözünden dönmek gerekiyorsa dönülürdü...

İşin kolayını buldu; “Toplantıya katılmamam tavır değil, yoğunluktandı” dedi. Öymen’den dolayı bir tavrı olmadığını ima yoluyla anlatarak kıvırdı...

Sonra “Öymen’in istifası” ve etmemesi halinde kendi istifası soruldu; istifayı düşünmüyordu bitabiki...

Nasıl düşünsün?

CHP’de ilk kez yalnız kalmış, diğer partilerle de hiç bir zaman sıcak ilişki kuramamıştı...

Gerektiğinde makamı tekmelemek her babayiğidin harcı da değildi. Öyleyse Onur Öymen tekmeleseydi. Kılıçdaroğlu niye tekmeleyecekti?

O da “bana ne, bana ne, ben oynamıyorum” diyerek köşesine çekildi, yeni harcayacağı bir adamın açığını beklemeye başladı...

Kılıçdaroğlu, karakolda –pardon- Tunceli’de doğru söylemişti ama mahkeme de, -pardon- Ankara’da mecburen şaşmak zorunda kalmıştı.

Ne yapsın yani, bu yaştan sonra işsiz güçsüz mü kalsın?

Dersim’de yapılan katliam olsa ne olur, olmazsa ne olur?

Giden geri gelir mi, bunun için siyasi geleceğini karartmaya değmez...

Öyle inandı Kılıçdaroğlu veya Dersim’de uygulananın “CHP’nin misyonu” olduğunu yeni kavramaya başladı...

Ne fark eder ki?

Naif Karabatak
20 Kasım 2009

Yorum Gönder

1 Yorumlar

-mka- dedi ki…
Bürokratik vizyonu bile tartışmalı, kerâmeti kendinden menkul bir garibanı "ghandi" soslu manşetleriyle pohpohlayarak "siyaset güneşi" olarak lanse eden yine kerâmeti kendiden menkul mûnafık mevkûtelerimizin kartondan projesi idi sadece, bu adam..

Foyası erken çıktı ortaya; umutla bekliyorlar ki, Başbakan'a, taa Almanya'lardan gereken cevabı verecekmiş.. İmkân olursa, dosya falan açacakmış.. mış..

Ahmet KEKEÇ üstadımızın dillere pelesenk olmuş, o nezih ifadesi ile bitirelim ahkâmımızı; "gidin yatın lan..!"

-mka-