[1mk] İZMİR FELSEFE GÜNLERİ- FİNAL - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

14 Nisan 2011 Perşembe

[1mk] İZMİR FELSEFE GÜNLERİ- FİNAL


Yok yok telaşlanmayın, bu adam gene çoştu yazdı ha yazdı durumu olmayacak bu sefer.İki nedeni var bunun; birincisi, sunumcuların sunumlarından diğeri de izlediğim programın birisinin konusunun Felsefenin epey dışına çıkarak işin içine biyoloji ve fizik konularına kaymasından kaynaklı.
Güçlü Ateşoğlu

Son günün ilk sunum konusu için hocamız, aslında epey mayınla kaplı bir başlık seçmişti kendisine : Felsefe ve Din…Bir sene susmasa yine de zaman yetmedi diyebileceği kadar geniş bir alan. Ama, sunumu yapan Güçlü Ateşoğlu daha baştan, konu başlığı üzerine yeni çalışmaya başladığını belirtip alanın aslında Din ve Felsefe ilişkisi ve bu ilişkinin niteliği üzerine olacağını söyleyip, elindeki metni büyük bir hızla (akıcı ve vurgulu bile olsa ) okumakla yetinince, anlatabileceğim   çok ta fazla bir şey kalmadı elimde. Özetle ( vallahi özet ) Gürbüz Güçlüoğlu, Felsefede ana temayı oluşturan Varlık ve gerçek hakikat meselelerinin Felsefeciler tarafından, özgür ve bağımsız şekilde ele alınmak zorunda olduğunu, daha bu noktada Teoloji (Din ) ile zaten çeliştiğini, teolojinin ön-kabulleri olan bir disiplin olduğunu, oysa Felsefenin ön-kabullerden arınmış bir alan olması gerektiğini, Teolojinin gerek dünyada gerekse ülkemizde açıkça ya da çaktırmadan kendi kavram ve söylemleri ile Felsefeyi işgal ettiğini söyledi.  Bunu yaparken elbette fenomenlere, atıflara başvurdu, referanslarını başta Kant olmak üzere bir çok filozofa dayandırdı. Ancak, bunları burada sıralayacak benim de halim kalmadığı gibi özet geçmeyi kafaya koyduğum için yine özet olmaktan çıkar korkusu ile bunu yapmıyorum. Referanslarına pek katıldığımı söyleyemeyeceğim çünkü benim zaten Aristo ve önermeleri ile ilgili yeterince itirazım var.
Güçlü Hoca, bu konuda referanslarının bir kısmını Türk Felsefecilere dayandırarak, tüm günlerin en değişik açısını yakaladı ki bu da hoş bir farklılık olarak göründü.
Ömer Nuri Soykan'dan alıntıladığı sözler, sanırım bu konudaki görüşlerini daha açık ortaya koyar : Felsefe uşak olmayacak ve dinin kölesi olmayacaksa her zaman, Teoloji karşısında tavır almak zorundadır…Bizde, Batının tersine bir süreç yaşanmaktadır. Felsefenin alanı daralırken, İlahiyat Fakültelerinden mezun İlahiyatçılar tarafından Felsefe Bölümleri doldurulmaktadır…Dinin, tek başına iktidar alanını boşaltmasını beklemek hayaldir…   
  Teolojinin bu istilasına ( kendi deyimidir ) karşı ne yapılması gerektiği sorusuna da, alanın diğer disiplinlere de bırakılamayacak kadar varolma sebebi olduğunu savunduktan sonra, Felsefecilerin diğer disiplinlerle ilişki içinde olması gerektiğini ancak bunun sadece ilişki boyutunda olması gerektiğini ve bu ilişkiden yararlanarak yeni kavramlar üretmesinin şart olduğunu söyledi. Okullarda, maaşlı personel halinden kurtularak, alan çalışmasını başlatmak gerektiğini de ekledi. Benim konuşmasından anladığım kadarı ile "ilişki"den kastı aynı görüşleri paylaşan farklı disiplinlerdeki felsefecileri de içine alacak şekilde   okul lar oluşturmak olmalı. Yoksa, bırakın farklı disiplinleri, aynı disiplin yani Felsefenin içinden insanlar bile olsa bir araya gelme biçimleri sadece bir dergi etrafında toplanmak olmaktan öteye geçemeyecek hareketlerin pek te faydalı olacağını sanmıyorum.

İkinci sunum konusu ,   Biyoloji Yasaları, Fizik Yasalarına İndirgenebilir mi? Ve sunumu yapan, Doç.Dr. Kerem Cankoçak…
Doç.Dr. Kerem Cankoçak

Valla, konu zaten bana en az matematik kadar uzak.Aram yoktur bu iki disiplin ile.Ama ben ne kadar arayı açmaya çalışsam da sanki bana inat yıllar içinde ikisi de inadına inadına benim sosyal alanlarımı işgal hareketlerini arttırdılar. Soykalardan kaçmaya çalıştıkça solukları ensemde. Bu nedenle yapacak bir şey yoktu girdik dinledik. Kerem Hoca bir gün önce de zaten taciz etmiş ve yarım saat taşmıştı kendi zamanından. Ben içeride değildim umursamadım ama bu sefer içeride yakalandım, nötron bombardımanına.
Aslında anlattıkları önemli. Ama temel fizik yasaları ve Kuantum Fiziği ve Mekaniğine ilişkin bilgileri bir yana bırakacak olursanız en fazla 45 dakikada bitebilecek bir konuyu İTÜ deki derslerine çevirmeyi başardı. Neyse, anlattıklarına saysın yoksa efendiliğimi bozmama ramak kalmıştı.
 Efendim, hocamız alanında uzman ve sayılan birisiymiş söylediklerine göre. CERN deki çalışmalara da katılmış. Kendisi, Kuantum Mekaniğinin temel yasalarından yararlanırken, Evrim ve Big Bang'i de uzun uzun açıkladı ama bunu yaparken, Akıllı Tasarım savunucularına da epey giydirdi. Fizik Yasalarının, Biyoloji alanında geçerliliği ve kullanılırlığını da (İndirgenmesi ), doğrudan DNA üzerinden anlattı. DNA ların oluşumunda dört adet Nükleotidin kullanıldığını ve bunun nedeninin bulunmasında, Kuantum Fiziğinin kullanıldığını ve bu sayede DNA larda neden dört adet Nükleotid olduğunun (neden 3 ya da 5 değilin cevabı )   ispatlandığını söyledi.Ben direk Onun yalancısıyım sakın ban aitira etmeyin lütfen. Ve eğer, bizim öyle birkaç dakikada DNA lara falan geldiğimizi sanıyorsanız fena halde yanılırsınız. Konunun açılımı Newton'dan başladı varın siz düşünün yaşadığım işkenceyi. Ben bu kadar iyi Fizik dersi dinlesem lisede okul birincisi olurdum. Heyhat, kader işte… Ayrıca, Newton Fiziği ile birlikte aslında Fiziğin dört temel yasası bulunduğunu ancak Kuantum Mekaniği ve belirsizlik ilkesinin geçerli olması ile birlikte birleşmeler sonucu, bugün bu yasaların ikiye indiğini, büyük birleşmenin gerçekleşmesi halinde ise, Big Bang'in de ispatlanmış olacağını söyledi.    CERN'de yapılan çalışmaların temel konusunun ne olduğunu, çalışma sistemini, sonuçların elde edilmesinin önemini de anlattı tabii.  Sinan Canan vardır Ankara'da Biyokimyacıdır kendisi Hacettepe Üniversitesi'nde, Türkiye'de akıllı tasarım görüşünün önemli savunucularından ve Flaktazlar üzerine sürekli seminerler verir.   Ben olsam, Onu da çağırır, iki kuantum ve Kaos Teorisi savunucusunun da görüşlerinin karşılaştırılmasını sağlardım. Temel olarak aynı kaynağa dayanana ama epey uzağa düşen iki görüş ilginç olurdu. Felsefe ile ilgisini soracak olursanız, iki görüş arasındaki kavga kıyametin koptuğu nokta, Felsefenin de ana konusu da ondan.

Hemen bir paragrafta kendi sonuç bildirgemi vereyim: Anladığım kadarı ile Düşünbil Dergisi ilk kez bu kapsamda ve genişlikte bir çalışma hazırlamış. O yüzden, yaşanan bir dünya eksiklik ve sunumculardan kaynaklanan beceriksizlik ve yetersizlikleri bir yana bırakıyorum.Umarım devamı gelir ve seneye çok daha iyi bir Felsefe günleri düzenleyebilirler. Konak Belediyesine de teşekkür etmek lazım. Hem alan hem de imkanlarını açıp bu sunumları gerçekleştirdiği için…Bizimki Pelikan-lık yapmaktan, park açıp düğün dernek gezmekten kafayı kaldırsa da elindeki üç büyük salonda benzer güzellikte şeyler yapabilse…Bitti, hadi dağılın…

Nisan 2011  


--
4/14/2011 10:45:00 AM tarihinde AVRAM tarafından 1mk adresine gönderildi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar