Av Tüfeği - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

29 Kasım 2010 Pazartesi

Av Tüfeği



içerisine girilecek bir evim olmadığını anladığımda 16 yaşındaydım.. üzeri ve dört bir yanı kapalı her sığınağa 'evim' adını koymayışım, bölük pörçük bir düzende kalışım, beni kimsesiz yapmıştı.. yaşamak için; katlanmam gereken adamlara ucuza kaptırdım kendimi.. oysa; bende diğerleri gibi olmalıydım.. sabah yataktan kalktığında, bugün için neler yapacağını düşünen ve giyimine özen gösteren...


olmadı.. hayat bir yerinden kopup, beni bir ucunda sallantıda bıraktı.. annemin kucağını sonbaharda bırakmak zorunda kaldım, kardeşimin oyuncaklarını 16 yaşımda.. zorundalıklarımız vardı.. gelenek ve göreneklerle uyuşmalarımız.. kürt olmak; yönelimlerinin dışında doğuştan sana layık görülen kimliğin ön yüzüydü.. sana ne diretiliyorsa onu yaşamak zorundaydın ama ben öyle yapmadım..


olmadığım biri gibi yaşayıp, daha sonra kendini bulamamış biri gibi ölmek ağır geldi.. disiplinsizce; bir daha geri dönemeyeceğim, o yeri, evimi terk ettim.. ardımdan 'dön' diyenim de olmadı..


yaptığım işe; bazıları tarafından 'kolaya kaçmak' deniyor.. kolaya kaçmak için peruğumu takıyor, makyajımı yapıyor, ojemi sürüyorum.. zengin adamların son model arabalarına biniyor ve hafızamda içerisinde bulunduğum dört tekerlekli şeyin fiyatını hesaplıyorum.. doğru rakama ulaştığımda herşey bitmiş oluyor, yatakta yanıma bırakılan üç kuruş parayı görüp gülümsüyorum..


güzel gülümserim ben.. babam çocukluğumun en şımarık yıllarında bunu söylerdi.. ben bir anlam veremezdim.. uzun bir buruna, ince göz yapısına sahip olan bir çocuk, nasıl olurda güzel gülümserdi.. belki de babamın gözleriyle hiçbir zaman bakamadım kendime.. ona kadın olmak istediğimi söylediğimde de bakamadığım gibi.. şimdi ne değişirdi diyorum.. onu anlayabilseydim, beni anlamasını kaç yıl beklerdim.. o evi hangi mevsim, hangi günde terk ederdim.. olacak olanı daha ne kadar erteleyebilirdim..


burada olmak bana geçmişi unutturuyor.. annemin ve babamın doğrularından, ahlak anlayışlarından uzak yaşamak yalnız hissetmemi sağlamıyor..

ben; töre saçmalığını benimsemiş bir ailenin içinden geldim.. dedemin dedesi yaşasaymış kemikleri sızlarmış.. kendi elleriyle alırmış av tüfeğini, tam kalbimin ekvatorundan vururmuş beni.. babam işte bunu söylemişti.. ayakkabılarımı ardımdan attığında öleceğimi anlamamı istemişti.. herşeyi unutmuştu, herşey unutulmuştu o an..
16 yaşındaydım..



şimdi nerde miyim? çatısı olmayan bir evin içinde, üzerimde gökyüzü.. çevremde polisler.. kimse o av tüfeğini bulamayacak..

Sayfalar