YİRMİ SEKİZ ÇELEBİ MEHMET (Gülce-Buluşma) - Bir milyon kalem

Bir milyon kalem

Blog yazarları topluluğu

17 Eylül 2010 Cuma

YİRMİ SEKİZ ÇELEBİ MEHMET (Gülce-Buluşma)





















Bulutlar aralanır yıldızları yollardı.
Güler yüzlü huriler sanki onu kollardı
Geleceğe yürüyen, o küçücük bir bebek
Belki de anneciği, beşiğini sallardı


Yirmi sekiz Mehmet’tir, sözünü ettiğimiz
Özenle mısralara, bir fidan diktiğimiz
Edirne de doğmuştu küçücük bir kelebek
Umuda bir kürektir, hızlıca çektiğimiz


Sözün özü ne zaman doğduğuysa bilinmez
Yapılan güzellikler hiçbir zaman silinmez
Tükenir yıllarımız, lakin zaman dilinmez
İyiliklerse gökten zembille bize inmez
…Yeniçeri ocağında Seksoncubaşı iken
….Saksoncubaşılık; yeniçerilikte bir rütbe
…..Belirteyim hemen siz neydi bu diye düşünürken
……Peç seferinde şehit düşen
…….Süleyman Ağanın oğludur
……..Yirmi sekiz çelebi Mehmet.
……..Bu yüzden babası Süleyman’ın gözü şen,
………Gözbebeği şen


Kendisi de yeniçeri ocağında yetişmiştir
Eğitim ve öğrenimde bilgilenip gelişmiştir
…Yeniçerilikte yirmi sekizinci ortada hizmet gördüğü için
….Yirmi sekiz rakamı çelebi Mehmet’e ilişmiştir
….. Hayatı boyunca bu isimle yakından sevişmiştir.
……Çorbacılık ve muhzır ağalığı yaptıktan sonra
…….Felek ağlar ördü görevinde,
……...Yeniçeri efendiliğine…


Darphane nazırlığı oldu sonraki görev sahası,
Şıkkı Salis Defterdarlığı görevi yaptı dahası
Sultan Üçüncü Ahmet paşa saltanatı döneminde
Baş muhasebeci oldu, o ki muhasiplerin hası


Bin yedi yüz yirmi yılında çalışıyordu burada
Başarıyla bu görevinde bulunduğu bir sırada
Talih kuşu konar gibi kondu önüne bu arada
Gül açtı gamzeden yanağına, uçup gitti karada
…Fransa’ya büyük elçi olarak, ilk defa görev aldı
….Osmanlı Devleti’nde devamlı elçi olarak
…..Ülke dışında devlet görevlisi olarak
……Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi on bir ay Paris’te Kaldı.


Bu görev seyahati içinde gözlemlerde bulundu
Bu sırada gördüklerini yazmakla meşgul olundu
Dönüşünde bunu kitap halinde padişaha sundu
Canı canından ayıran memleket hasreti solundu
…Yirmi Sekiz Mehmet efendinin
….Fransa’nın uygarlık araçlarını öğrenmek,
…..Bu konulardaki gerekli bilgileri edinmek,
……Zaman hep gelişmeye koşmaya aşık
…….İnsanlar ve ülkeler birbirine dolaşık,
……..medeniyet o ki, geri kalırsan
………Olur her şey birbirine sarmaşık.


Medeniyet yolunda bir ilerleme kaydedilirse
İnsanlık hayrına düzenlemeye karar verilirse
…Onları özenle öğrenmeye gönderildiği
….Elçiliğini anlattığı ‘Sefaretname’si
…..Tarihi ve edebi açıdan bu alanda yazılmış
……En önemli eserlerden biridir,
…….Dile ses, göze ışık, özden öze veridir.
……..Oku kardeş! Eğer ki elinden gelirse…


Sefaretname adlı bu kitabında
İstanbul’dan Paris’e yolcu oluşu
Fıransızların vebanın korkusunda
Heyeti, kırk gün karantina tutuşu


Karantina sonu Paris’e varışı
Bu yolculukta rabbine yakarışı
Yağmurlu günler paltosunu sarışı
Beşinci Luis’den randevu alışı
…Katıldığı askeri merasimleri
….Paris’in ilgi çekici yerlerine ait betimleri
…..Konu edinmiştir,
……Okurken; okuyucular bile, oralarda gezinmiştir.


Ayrıca Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet beyim
Konuşma, terbiye, hal, hareketler ve giyim
Başta saray ve diğer ilmi kurumlarıyla
Genelde tüm halkından takdir görmüştür deyim


……….İttifak arayışı içindeydi Fransa o dönemde
………Ve belki de ülkenin talep kar konumu
……..O gün için daha da bir önemde,
…….Böyle anlamak mümkündür
Söylerim ben, elçiye gösterilen ilgi ve özeni
Kısa yoldan menfaate gitmeye, kurulan düzeni…
Meselenin özü ve bizim için daha da en en’i
Yirmi sekiz Çelebi Mehmet’in elçiliği; özen’i


Olmaz, istemezüklere karşı medeniyet çabası
Bin bir engeli ve maniyi aşıp geldi ya dahası
İbrahim Müteferrika’nın o ünlü ilk matbaası,
Paris’in Tuileres Sarayının örnek alınması,


Kendine has dilleriyle Rablerini tespih ederler
Gönülleri huzur ve mutlulukla doldurup giderler
Dediği lale devri zamanının renk renk gülceleri
Şiir ve aşklara konu, ünlü Sadabat Bahçeleri
…Ve daha bilemediğimiz, anımsayıp söyleyemediğimiz
….Kısa ve uzun vadede Osmanlı devletine
…..Nice önemli yansıma ve gelişmeye
……Vesile olmuş,
…….Yürek bulmuş statükoya ilişmeye.


Ve koyulmuş söze, hitap eder özden öze;


‘Hasret kalmıştım ben ki, vatanın taşına, toprağına
Nice sevgiler dolmuştur benim gönlümün yaprağına
Nice sevgililer gezsin, dolaşsın huzura ulaşsın
Ömrünce ağırla, sana da konuk severlik bulaşsın


Benim gibi memleket sevdalısı çöker konağına
Gülücük düşsün bahçende sevdalıların yanağına
Ey memleketim bahçelerin olsun mutluluk vizesi
Her yerin olsun huzur köşesi, gül ve çiçek müzesi’
…Dediği bahçecilik yolunda gelişim olmuştur,
….Bu özlem ve çabayla bahçeler çiçekle dolmuştur.


Paris’ten dönünce de çeşitli görevlerde bulundu
Siyasi bir görevle Mısır’a da, yolu yol olundu
Yüksek dağlar, denizler aşarken güneşten el sallandı
Gökyüzü dalgalandı, yıldızlar fener diye yollandı


Ses edince ses verdi, eşlik etti görünmez yolcular
Sanki vatan hizmetinde ona koruyucu kolcular,
Varlık sen, yokluk sen, sensiz gidilen yolun ucu boşluk
Demiştir kendini ve rabbini bilen bütün yolcular


Patrona Halil İsyanından sonra Kıbrıs’a sürülen
Bekli de hizmetlerinin bedeli defteri dürülen
Kaderdir farkında olmadan hayat yolunda örülen
Bin yedi yüz otuz sekizde, melek Azrail görülen
…Mekân Kıbrıs’ta Gazimagosa civarıdır
….Mezarının yeriyse Buğday Camii kenarıdır.


…İlk büyük elçi,
….Yirmi sekiz Çelebi Mehmet Efendi
…..Paris Sefaretnamesiyle
……Türk edebiyat tarihine silinmez harflerle geçti
…….Güzide bir Osmanlı devlet adamı olarak
……..Adı büyük harflerle ilmek ilmek işlendi.


Sefaretnamesi, bin yedi yüz elli yedi de
Değer verilip de Fransızcaya çevirtilmiş
Göz nuru eseri, bin yedi yüz altmış yedi de
Basılıp bizde de kitap haline getirtilmiş…


Bu sözü edilen Sefaretname eserinde;
Şöyle ifade eder notlarının bir yerinde
‘Paris’e mahsus bir lob varmış opera denilen
Acayip sanatlar gösterirmiş ilgiyle izlenilen
Büyük cemiyetler gelir, Kibar Şehre varırlar
Bu sanat arenasında yerlerine alırlar
…Vasıflı görevliler ve değerli komutanlar,
….Bazen kral dahi gelip buradaki yerinde otururmuş.
…..Aynı seyre biz dahi gidecek olduk,
……Kral yakınından bir tanıtıcı ve giriş görevlisi hinti bulduk.
…….Bize bağlı olan ailelerimizi de alıp,
……..Yakından müşerref olduğumuz operaya dolduk’.
………Diyerek bu bilgiyi özenle sunar.


Bir başka anekdotunda ise şöyle ifade eder;
‘Elçilik görevim esnasında Ramazan ayı geldi
Yüce rabbe sevgi ve muhabbetimiz arşa yükseldi
Oruç tuttuk, riyasız ibadet etmekse çok güzeldi
Mübarek ayın manevi havası mümine özeldi
…Geceleri cemaatle teravih namazı kıldırdık,


Bu esnada Merşal gelip ayan ve ekâbirden
Size selam getirip ‘rica ve niyaz ederiz,
Sizin ramazan ibadetini görmek dileriz
Hanımlarımız gelip iftar eylediğinizi
İftar etme huzuruyla yemek yediğinizi
Dediler görüp gözlemek ve seyretmek isteriz.
…Eğer ki izniniz olursa sevindirirsiniz cümlemizi
….Ve belki kralımız dahi bundan hazzeder dediler’.
…..Çaresiz kalıp;
……‘Elimizden ne gelir, hoş geldiler,
…….Safa geldiler’ dedik ve gitti.


Akşama yarım saat kala baktım ki, iki yüz avret
Elmaslara batmış ve her tarafları altın ve ziynet
Dolu bir şekilde etrafımıza gelip oturdular
Güya konağımız kadınlar evine dönmüştü evet
…Sonra etramızda,
….İznimizi duyanlar hala yerini almadaydı
…..Biz bir kaç bin kadın içinde kalmada
……Sanki düğün evinde gibi ortama salmadaydı…


Böyle bir hal ve ortamda iftar eyledik, yemek yedik
Teravih namazı kıldığımızı da haber almışlar
Daha ziyadesiyle nasıl bir şeydir merak salmışlar
Yine iftara yarım saat kalmışken çıkageldiler
İki bin avret, kızlar şekerleme börekle geldiler
İftar ettik, yedik içtik taam eyledik, söz söyledik


Bunlar gitmezler hala oturur saat üçe varınca
Meğer namazı beklerlermiş geçte olsa anlayınca
Çare yok abdest alıp teravih namazını da kıldık
Tekrar gelebilmek için izin istediler ayrıldık
…Her gece gelip iftar ve taam ile
.....Namazımızı temaşa etmek için yalvarır oldular
…..Onlara izin verdik tamam ile


Cemaat halinde gece teravihi eda ederken,
İlahiler ve tespihatlerle biz huzura ererken,
Bütün kızlar bizi seyretti ve hayranlıkla doldular
Belki de ilk defa İslam diniyle tanışmış oldular’


Ufukta özlemimizin hayalet kentleri ecelsiz
Bir şiir daha karaladık, belki şiirce güzelsiz
İçeriğinde bir ömür var, yaşanmaz öyle bedelsiz
Her seste bir utkuyuzdur, her şekilde bir şiirsel biz


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen düşüncelerinizle katkıda bulunun.

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Sayfalar